Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

İNSAN ÖTEKİYLE VAR OLUR.. EDEBİYAT İSE İNSANLA..

  ‘Edebiyat nedir ? ‘sorusuna verebileceğimiz bir tanımdan da öte yaşamın bir çeşit delili, tarifi yaşamın sınırlandıran insanoğlunun sonsuzluğunun bir parçasıdır edebiyat. Yeni keşfedilen bir kıta, yemeğe atılan farklı bir baharatın etkisini diğer insanlar üzerinde vuku bulmasıdır. Değişmez, yenilenemez şartlar – olasılıklara karşı atılan bir darbenin parçası, mutlak kararlara karşı imzalanan kağıt parçasıdır. Varlıkla var olur, insanla değişir, ötekileşir, aktarımı sağlanır. Nefesle izah olunan, mürekkeple belirginleşir, insanların üzerindeki tesirinin bir parçası ise kağıtta kalan izlerdir. Bulanıklaşan, kuruyup eskiyen ama her defasında hissedilen. Edebiyat hissedilir, mantığın katmanlarına çıkabilmek için zahir olunan gönülle aşikar nasıl olursa. İnsanı var eder. Görülmeyeni, durulmayanı, anlatılamayanı anlatır her satırında. Terry Eagleton’un Edebiyat kuramı kitabında (1983 ) ‘’ Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir...

SİLİNMİŞ PORTRE



Kıyısında bıraktı tüm yaşananları ,yol dediklerinin üzerinden geçti bugünde. Kimsesizlik kimliğine bürünmüşleri kendi saflığıyla giydirdi .Üşümek nedir hiç tatmamıştı? Halbuki üşümek diye bir fiil hiç var olmamıştı hayatında. Oysa şu an üşüyordu .Annesinin tütsü kokan ellerini son kez açtı ve sıkıca sarıldı. Öylece kalakaldı bilmem kaçıncı kez geçti gölgesinin üzerinden. O geçiyordu karaltı kalıyordu.

 


Puslu bulutların ardında bırakarak ‘kalsam’ dedi bir şairin zarif sıcaklığıyla. Adımlarına şehrin hüznü çökmüştü. Yavaştı. Gideceği yere henüz ulaşamamıştı ,zaten yolda karar vermez miydi ki ?Ayağındaki çamur izleri geride kalanların tortusu. Yol bitmiyor birikintiler hiç eksilmiyordu. Şimdiden özlemişti annesinin beş çayında yaptığı nane çayımı .Nane dedi. Narin bedenlerini kurak toprağa teslim etmiş gibiydiler .Bodur ve çelimsiz. Her sabah taş yoldan geçerken o cılız bedenleri burnunda hissederdi. Şemimlerini rüzgara hediye etmişti ,şimdi onunlaydı. Bir an duraksadı .İçinden tebessüm etmek geldi ama yapamadı .Eli telefonuna gitti ama arayamadı .Solduramazdı geride kalan yaprakları, doyamazdı bu sefer ,olmazdı.







Yolun kenarındaki beyaz çizgiye ilişti gözü yarı boyalı. İnsanlarda böyle dedi ,ince ince dokunmuş ruhlar tek bir darbeyle kırılıyor ,işte o tek bir çizgide saklıydı. Binlerce nefes timsal ediyordu ,rengine, dokusuna , aldanışlarına. Nasıl bütün olabiliyordu, dağılmadan savrulmadan dimdik ayakta durabiliyordu ? Ben diyebilmek büyük bir erdemse nasıl ‘ben’ olabiliyordu? Yola çıkalı yarım saati biraz geçmesine rağmen sanki büyümüştü. Olgunlaştırmıştı onu zaman gitmek insanı olgunlaştırabilir miydi yoksa bu cesarete sahip olabilmek mi başlı başına olgunluktu ?



Tatlı bir esinti arasından küçük not kağıtları serpilmeye başladı tıpkı bir zamanlar minik kardeşine aldığı çilek kokulu. Darmadağan hayaller toz oluyordu. Ama şimdi sahipsizdi .Sahip olunmayı kavrayamamış kalbi şimdi ise sahipsizliği yaşıyordu. Kağıtlar bir anda ortadan kaybolmaya kavakların gölgesi yeniden ve yeniden siyaha boyanmaya başladı. Beynindeki düşünceler birer birer özdeşleşiyor tek bir aralıkta yokluyordu. Delirmiş miydi acaba ,yoksa kör mü olmuştu gören gözler.








İlerden bir aracın yanına doğru yaklaşmaya olduğunu zannetti araç yaklaşmadan ışık hüzmesi gözleriyle oyun oynarcasına temaşa ediyordu. Güneşe bakmaya doyamayan ayçiçekleri gibiydiler. O bakıyor, gün bitiyordu. Ardında çok şey bırakmadığını fark etti, sahi ne alıp çıkmıştı ki, babasından miras küçük gümüş renkli bir bronz. Nedenini anlayamadığı soracak kimsesinin olmadığı zamanlardan yadigardı. Üzerinde uzunluğunu kestiremediği bir yol, bulanık bir sima, silinmeye yüz tutmuş bir isim yazılıydı. Parlak yüzeyinin üzerindeki yansımalar teker teker yanıp sönüyordu. Her dokunuşta eli titriyor, mananın ince perdesini aralamaya gücü yetmiyor, canı yanıyordu. Şu ana kadar merak edilmemiş sorular üzerine ufak tefek sorularının eklenmesiyle ,mavi kot gömleğin derinliklerine doğru uzandı.







Adımlarının yorgunluğu düşüncelerinin üzerine çökmüştü. Düşüncelerinde yer bulamayan cevaplar birer birer süzülüyordu, dalga dalga yayılıyordu yaşanmışlıklara, hiç yaşanamayacak olanlara. Sırtında ağırlaşmaya başlayan çantayı diğer eline aldı, ışık hala yanıyordu. Emanetlerine el sürmeden önce ince çizginin üzerinden karşıya geçti. Çizgi yarıldı, ışığın soluklaşan bedeninde kurak cümleler oluştu. Her biri gizli kaldı, kapıların gizemini kimse aralayamadı.




Gözlerini kapatalı çok olmamıştı hala yalnızdı. Elinde siyah ciltli kitabın sayfaları aralarında geziniyordu. Oturduğu iskemleyi kendine doğru çektikten sonra parmaklarının gezindiği ilk sayfayı açtı ve kısık bir sesle göz gezdirdi. Dudaklar sustu, elleri kaskatı kesildi. Her şey siliniyordu tıpkı o kitapta okuduğu o kelime gibi. Yıllar önce çizilen satırlar. saniyeler içinde yitip gidiyordu. Bir o kalıyordu.







Havanın dondurucu dokunuşlarına kırmızımsı bir sıcaklık kesiyordu bu sefer. İlerideki araç uzaklaşmaya ,annesinin nane kokan elleri buram buram içine nüfus etmeye başladı tekrardan. Zaman geçmek bilmiyordu satırların içinde kaybolan izler yerine yenilerini bırakıyordu. Hiç yaşanmayacak olanlar insanı tek bir kelimeyle nelerde yaşatabiliyordu. Camın hemen kenarında annesinin çeyizinden kalma dantellerin desenlerine işlediği o uzun çizgideydi bugün, ince ince işlenmiş anılar tam ortada birer boşluktu şimdi. Silikleşen ışığın yansımaları göz bebeklerinde belirdi. Nane çayından küçük bir yudum alırken karşıdaki karaltının içinden birinin yaklaştığını hissetti.Pencerenin kenarında oluşmuş buğuyu temizlemeye başladı. Karşısında grileşen bir yol ,duygusuz.  Kestiremediği uzunlukta bir yol ,havanın grileşen rehavetinde kaybolan bir yüz. Bu ona hiç yabancı gelmemişti, çayın kokusu bütün odaya sindi ama o beniz hep silinik kaldı.

                                           



Silinik benizlerde, kitap aralıklarında, otobüs koltuğunun tenha köşelerinde kendini keşfedecek olan kişiliklerle birlikte bir yolculuğa çıktık. Duraksız, zamansız bazen tenhalarda bazen de çiçek bahçelerinde biten bir yolculuk bizimkisi. YOL biz olalım, YOLDAŞ'larımız
da sizler..

Yorumlar

Popüler Yayınlar