Bu Blogda Ara
Edebiyat ve sanatın merceğinden filmlere ve antik dünyanın izlerine uzanan kişisel bir keşif...
Öne Çıkan Yayın
SON NEFES
![]() |
Gitmeden önce’ Ayrılık, tülbendinin yaşı kuruyana kadar.’
demişti, anasına. Toprak kokan kınalı ellerine son sığınışıydı, kardeşiyle
oynadığı son oyunuydu. Göz bebeklerindeki donuk ifadeyi saklamaya çalışırcasına
iki büklüm halde ayakta durmaya çalışıyordu. Cüssesi gittikçe ağırlaşırken
geride binlerce adım intikal ediyor, havada asılı kalan eli boşluğu
selamlıyordu. Aynalı kapının ardında görüntüsü yok olmaya başlarken,
tutunamadı.
Nefesini son kez içine çekerken, arkasından sürgülenen
kapının ağırlığını vücudunda hissetti. Tozlu ve rutubetli havanın içinde yarım
saatten fazla tuttuğu temiz havayı geri vermek istemedi önce. Siyahımsı
lekelerle bezenmiş yüz hatları biraz daha kararır diye, düşünceleri biraz da
yozlaşır diye korktu. Dolabında aynı renklere bezenmiş hayatının bir parçasını
koparmaktan korktu, tonlara bölünmekten korktu. 90’ların metal plakalarını
andıran ambarında tek bir parça taşıdığını unutmaktan korktu.
Kapı istemsizce bir ileri bir geriye doğru hareket ederken,
ardında gizli kalmış çığlıklar yankılanıyordu. Elinde olsa zimmetlemek isterdi
rüzgarı odanın köşesine, artık beyninde o şarkı çalmasın isterdi, her gidişinde
insanların soğuk yüz hatlarıyla temaşa etmesin, buraya girmeden önce söylediği
tek türkü dilinden düşmesin isterdi. Artık her şey boştu. Tek bir kelime
çıkmadı ağzından.
Evet gitmişlerdi, kimse kalmamıştı içeride, nefesini verirken
üzerinde arda kalan tek şey siyah kazağıydı. Sanki her verdiği nefeste
karanlıklaşıyordu bir yanı, soluyordu ışıklar. Aynalara akseden görüntüsü buz
tutmuştu, bordoya boyanmış göz altları ardından biz cenaze geçiyordu, hiç
gidemediği.. Yarım kalan dualara iştirak ediyordu solgun benizler arasında.
Söyleyecek sözler geçmişte unutulmuştu, hatırlayamadı. Tenini ısıtmaya yetmeyen
heceler birleşiyordu, nefesinin buğusunda. Görünmez oluyordu, ahirden gelen
pişmanlık ordusu savaşmaya hazırdı. Sözcüklerin cömertliği yoktu ortalıkta. Ne
bir kalkan ne de asker. Allah Allah nidalarıyla yankılanıyordu zift kokulu
geçitler. Görmek isteyip de asla
göremeyeceği yerler, ayak sesleriyle bir azalıp bir çoğalırken yüzü gittikçe
puslu bir hal almaya başladı. Acaba kaç dakikadır nefes almadan yerde serili
bir şekilde yatıyordu? Ezilmiş kemikleri orta yere dağılmış, toparlayacak
kişiyi bekliyordu. Demirliklerin ardında başlayan sabah güneşi paslanmış aynaya
sızıyor, bir parçası puslu havayı delerken geride simasını kaybetmiş bir beden,
kirlenmiş anılar, tekrar bir araya getirilmeyecek bir ruh yatıyordu. Kapalı göz
kapaklarının ayazında kalmış, kurulamayacak hayaller silinmeye başladı
şeritlerden.
Üç metreye sığdırılmış, çocukluğunun en güzel hikayesini
okuyamadan sayfası koparılmış cılız, yıpranmış bir kağıt parçasıydı bedeni. Buz
tutmuş mermer taşlarında kendini gizlemeye çalışıyordu sanki. Dairenin içine
sığdırdığı on yıllık geçmişini şimdi mermer taşlarında arıyordu, soğumuş
hayallerini, canlandırmak için kaç kere daha nefes alıp vermeliydi? Ne eksik ne fazla. Sınırlı demişti kapının
ardındaki, ilk defa duymasına rağmen yadırgamadı. Birde görmek mümkün olsaydı..
Yine saçmaladığını fark etti. Neden soru sormadığını bile düşünmedi. Bugün on
kere alsam yarında o kadar almalıyım dedi ve alçak tavanın altında canlılığını yitirmiş gözlerini gecenin verdiği rehavete
kapadı.
Gök kubbenin altında binlerce seda bekliyordu, ilmikleri çözülmüş sözcükler karmakarışıktı. Manasız ,havada asılı kalmış, kirletilmişti. Masumluğunu kaybetmiş siyah beyaz fotoğraflar bekliyordu. Bir tek bekleyen onlar değildi, insanlık 'EZAN' sesleriyle kavuşmayı bekliyordu, iki ak tel daha yere düştü gözlerini yeni doğan güne açtığında.
Annesi yıllar sonra ilk defa dışarı çıkıp, nefes almak istedi, tülbendini kaldırmak istedi, küflü tele direnmek istedi. Oğlunun ayak izleri yine çorak topraklarda canlansın istedi, eli havaya doğru uzanırken güneş yeni doğuyordu, aydınlığına kavuşurken gün ,tülbendi kupkuruydu.Gözlerini tahta çitin ötesinde gezdirirken, son nefesini vermişti. Son düğümü atamadan, göz bebekleri biraz daha küçülürken, ''Anne, Hoşçakal..'' diyebildi sadece.
Popüler Yayınlar
TANPINAR'IN EŞİĞİNDE - Ahmet Hamdi Tanpınar ve Eserleri Üzerine Düşünceler
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İNSAN ÖTEKİYLE VAR OLUR.. EDEBİYAT İSE İNSANLA..
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar

Yorumlar
Yorum Gönder