Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

İNSAN ÖTEKİYLE VAR OLUR.. EDEBİYAT İSE İNSANLA..

  ‘Edebiyat nedir ? ‘sorusuna verebileceğimiz bir tanımdan da öte yaşamın bir çeşit delili, tarifi yaşamın sınırlandıran insanoğlunun sonsuzluğunun bir parçasıdır edebiyat. Yeni keşfedilen bir kıta, yemeğe atılan farklı bir baharatın etkisini diğer insanlar üzerinde vuku bulmasıdır. Değişmez, yenilenemez şartlar – olasılıklara karşı atılan bir darbenin parçası, mutlak kararlara karşı imzalanan kağıt parçasıdır. Varlıkla var olur, insanla değişir, ötekileşir, aktarımı sağlanır. Nefesle izah olunan, mürekkeple belirginleşir, insanların üzerindeki tesirinin bir parçası ise kağıtta kalan izlerdir. Bulanıklaşan, kuruyup eskiyen ama her defasında hissedilen. Edebiyat hissedilir, mantığın katmanlarına çıkabilmek için zahir olunan gönülle aşikar nasıl olursa. İnsanı var eder. Görülmeyeni, durulmayanı, anlatılamayanı anlatır her satırında. Terry Eagleton’un Edebiyat kuramı kitabında (1983 ) ‘’ Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir...

STOACILIK VE AHLAK FELSEFESİ



Bir nevi kendini tamamlama - özünü kavrama, ve insanın mantık- fizik ve doğa unsurları arasında çıktığı yolculukta pusulasının yine kendisinin olduğunu keşfetmesiyle insanlar arası iletişimin en somutlaşmış hali..

En son yazımda stoacı felsefi görüşün aslında gerçek yaşamın kendisi olduğundan, sergilenen tablonun sahte ve gerçekliği arasındaki farkı sosyal medyaya değinerek bahsetmiştim. Bu yazımda da bu anlayışı daha katmanlı bir şekilde inceleyeceğim.

Gerçek mutluluğun peşindeysen, köklerine inmeye ne dersin ? Atalarımız bu platformlar yokken nasıl mutluluğu yakalayabiliyorlardı ?

''Stoalılar mantığın bu işlevinden dolayı felsefenin bölümlerinden fiziği bir ağaca, ahlakı verimli bir tarlaya, fizik ve ahlakı koruduğu için mantığı bir sura benzetmişlerdir. '' Tıpkı vücudun uzuvları gibi birbirini koruyan ve bütünlük sağlayan bir iskelet sistemine benzemektedir.

İnsan düşünme ve karar verebilme yetisine mantığı sayesinde ulaşırken, mutlu olmasını sağlayan en önemli yetide mantığında gizlidir. Diyalektik (ikicilik) sayesinde doğru karar verme yetisine sahip insanın mutluluğa nasıl ulaşılır sorusunun cevabı ve kökü burada gizlidir. Okulda eski edebiyat alanında divan şerhlerini tahlil ettiğim zamanlarda tümevarım yöntemini kullandığımda fark ettiğim bir yöntemde her ne kadar metnin manası ilahi aşkı anlatsa da çözümleme sırasında ilk başta altyapısındaki gerçeği bulmaya daha sonra tasavvufi anlamına odaklanmaya çalışırdım. Ve bir süre sonra fark ettim ki birkaç beyitten sonra derinlere indikçe mantığın kapıları kendini göstermemeye, durağan olan süreç hareketlenmeye başlanmıştı. 

Evet, her ne kadar yavaşlık içinde birtakım olaylar gelişse bile bir zamandan sonra insan özden töze olan yolculuğunda harekete ihtiyaç duyar. Ve bu hareketi de stoacıların fizik anlayışıyla ortadan kalkacaktır.Bu anlayış insanın benliğinde gizli olan ruhani gücü açığa çıkartmakla kalmayıp mantığıyla kabul ettiği görüşü ruhunda hissetmesine, doğanın varoluşuyla kendi varlığının tanrısal bir güç tarafından yaratıldığına, bu gücün timsali olduğunu kabul etmiştir. Güç doğada, özünde sürekli bir hareket halindeyken bile tektir, değişmez. İnsandan doğaya, Tanrı'ya düşüncelere doğru boyutunda değişme olsa bile öz tektir. Ve varolduğu vakitten yana bunu sorgulaması da insanı kendini keşfetmeye itmiştir. Korkusunun, sevgisinin karşısındakine duyduğu öfke veyahut saygının bile bir nedeni vardır. Bunu da stoacıların son anlayışı olarak ahlakla şekillendirebiliriz. Şu ana kadar bahsettiğim bütün davranışların temeli insanın ahlaki değerlerini oluşturması için ölçüt niteliğindeydi.

Ahlak ise sözlü olarak edinilmiş tecrübe ve deneyimleri pratiğe dökmek gibidir. Doğada yalnız başına kalmış bir insan önce doğru düşünmeyi öğrenir, daha sonra neden böyle düşünmesi gerektiğini sorgulama yoluna gider. İçinde var olan arzu- iste- merak duyguları bu ahlaki tutumun birer getirisidir. Kulağa her ne kadar basit gibi gelse de aslında, gerçek mutluluğu kendinde bir kere bulan insan onu kaybetmemek adına ahlaki değerlerini de korumak durumundadır. Ve bu günümüz koşullarına bakacak olursak geçmişe kıyasla işkence ve çok zorlayıcı bir süreç olarak görünebilir.

Ama tam tersine bu felsefe bize doğayla- insanla- kendi özümüzle uyumun ihtişamını, saflaşmayı, kendin gibi olmayı, arzu-istek ve görünüşle saflaştırılmayacağını, doğanın uyumuyla arınalabileceğini göstermektedir. Kısacası bardağın boş tarafını değil dolu tarafıyla işe başlanması gerektiğini, iletişim kurarken kötü düşüncelerle değil iyimser fikirlerle yaklaşım sağlanmasını öğütlemektedir.


Bu yaklaşımı anlayabilmek adına önce felsefecilerin kendi hayatlarını- eğilimlerini okumanızı öneririm. Hatta fazla bilginizin olmadığını düşünüyorsanız ve yeni bir başlangıç yapmak istiyorsanız Storytel uygulamasının felsefe bölümündeki kitapları öncelik vererek dinlemenizi, önereceğim makalelerle desteklemenizi tabanı oturttuktan sonra orta ve ileri seviye kitaplar okumanız hem kitapları anlamlandırmanız da hem de genelde soru bazlı bir bilim olduğu için cevaplandırmanızda yararlı olacağını düşünüyorum.

Bir sonraki yazıma kadar sağlıcakla kalın..


Yararlanabileceğiniz Makaleler:

> STOA FELSEFESİNİN TEMEL GÖRÜŞLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME /Suat ÇELİKKOL

>GEÇ DÖNEM STOA FELSEFESİNDE YAŞAM SANATI OLARAK ETİK ANLAYIŞI / Fatih Öztürk , Sadık Çalışkan , Musa Özdemir - İnönü Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu  

> Stoa Felsefesinde Tanrının Doğası ve İnsanın Uyumu / Kürşat Haldun AKALIN 

> Felsefenin Kadim Bir Konusu Olarak Ahlâk ve Ahlaki Eylemin Amacı Olarak “Mutluluk” /  Saniye VATANDAŞ Süleyman Demirel Üniversitesi, İletişim Fakültesi



Yorumlar

Popüler Yayınlar