Bu Blogda Ara
Edebiyat ve sanatın merceğinden filmlere ve antik dünyanın izlerine uzanan kişisel bir keşif...
Öne Çıkan Yayın
Sanatsal Bir Bakış: Son Portre
‘’ Seni gördüğüm gibi asla yapamam.’’
Nedir portre? Kişinin yalnızca fiziksel özelliklerinin dışavurumu mu yoksa ruhsal hallerinin yansıması mı? Her şeyden önce portre sadece o kişiden mi ibaret kalır? Yoksa ressamın kendi izlerini de bir ton, ince bir çizgi ya da belli belirsiz darbelerle görmemiz mümkün müdür?
Bütün bu soruların cevabını alacağımız bir ressam var karşımızda , bir heykeltıraş. 1960 yılları Paris sokakları, sözünü esirgemeyen biraz da kendini beğenmiş bir ressamdır Alberto. Gerçek yaşamda Alberto Giacometti’nin (1901-1966) olarak tanınan ressamın izlerini süreceğiz bugün.
Hikaye bir gün Amerikalı tanınan bir yazar olan James Lord’a , Alberto’nun portresini yapabileceğini söylemesi ile başlar. Ama bu öyle düz bir portre olmayacaktır Alberto için. Her bir açıdan farklı şekilde tasavvur ederken Alberto, Lord onun sıradan bir ressam olmadığının farkındadır. Bazen hapishane kaçkını bir mahkum bazen de hayvana benzetmiştir Lord’u. Lord ise biraz kibirli , sözlerini sakınmayan Alberto’nun ‘’berbat’’ kelimesiyse tasavvur ettiği portresini yakın zamanda görebilmenin hayalini kurmaktadır.
Alberto için ise portreyi tamamlamak mümkün değildir. Eskiden fotoğrafın yerini aldığı için tamamlanması zorunlu görülürken şimdi kendisinin sadece portreyi yapmadığını sadece yapmaya çalıştığını söyler. Portresinin bitiş tarihi yoktur.
Aynı zamanda eserlerinde güzeli aradığını ya da estetik bir kaygıyla heykel ya da resimlerini yaptığını söylemek doğru olmaz. Onun için başarı güzelle değil şüphe ile ölçülür.
‘’ Başarıyı arttırmak için şüpheden daha iyi ne varki’’
Elinde yalnız üç renk vardır. Beyaz, kahverengi ve siyah… Siyahla yeni başlangıçlar yapar, sonra kahverengi ile rötuşlara geçer. Ardından aklının bir kenarında duran ‘’berbat’’ leitmotifi ile şüphelerini silmek ister. Beyaz boyayı eline her aldığında şüpheleri ona galip gelir ve portre ilk haline geri döner. Boş bir tuvalin yine karşısında durmaktadır. Her yarım bırakışta ise;
‘’Hiçbiri bitmemiş , hiçbirine başlamamalıydım.’’ Diyerek yeniden başlar.
Bu döngüden dolayı herkes ona resim yapmayı bırakmasını söylemiştir. O ise kendisinin gayet iyi resim yaptığını söyleyerek ‘’Kilisenin şapeline yapılan fresklerin benim yaptığım portreden daha mı iyi olacağını zannediyorsunuz ? ‘’diyerek kendini tatmin etmeye çalışmıştır.
O bir nevrotiktir. Sonun ne zaman geleceğini bilememenin kaygısını taşırken bunun korkunçluğunu üzerinde bir sürü senaryo kurmuştur. Belki de bu yüzden modellerinin portrelerini yaparken herhangi bir bitiş tarihi belirleyememiştir. Çünkü bütün sonlar onun üzerinde olumsuz bir tesir bırakmaya meyillidir.
Film içeriği hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra filmi izlerken özellikle birkaç noktada çalınan müzikleri de bahsetmeden geçmek istemedim. Film genel itibariyle Alberto’nun çalışma alanında geçtiği için tekdüzeliği kırmak Elvan Lurie’nin mükemmel bestelerine kalıyor.
- First Sitting
- Annette
- End Titles
Popüler Yayınlar
TANPINAR'IN EŞİĞİNDE - Ahmet Hamdi Tanpınar ve Eserleri Üzerine Düşünceler
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İNSAN ÖTEKİYLE VAR OLUR.. EDEBİYAT İSE İNSANLA..
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder