Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

İNSAN ÖTEKİYLE VAR OLUR.. EDEBİYAT İSE İNSANLA..

  ‘Edebiyat nedir ? ‘sorusuna verebileceğimiz bir tanımdan da öte yaşamın bir çeşit delili, tarifi yaşamın sınırlandıran insanoğlunun sonsuzluğunun bir parçasıdır edebiyat. Yeni keşfedilen bir kıta, yemeğe atılan farklı bir baharatın etkisini diğer insanlar üzerinde vuku bulmasıdır. Değişmez, yenilenemez şartlar – olasılıklara karşı atılan bir darbenin parçası, mutlak kararlara karşı imzalanan kağıt parçasıdır. Varlıkla var olur, insanla değişir, ötekileşir, aktarımı sağlanır. Nefesle izah olunan, mürekkeple belirginleşir, insanların üzerindeki tesirinin bir parçası ise kağıtta kalan izlerdir. Bulanıklaşan, kuruyup eskiyen ama her defasında hissedilen. Edebiyat hissedilir, mantığın katmanlarına çıkabilmek için zahir olunan gönülle aşikar nasıl olursa. İnsanı var eder. Görülmeyeni, durulmayanı, anlatılamayanı anlatır her satırında. Terry Eagleton’un Edebiyat kuramı kitabında (1983 ) ‘’ Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir...

Gelinlik Diploması'nın Çatlakları: Mona Lisa Gülüşü Filminde Pedagoji, İtaat ve Proto-Feminizm

Mike Newell'in 2003 tarihli Mona Lisa Gülüşü (Mona Lisa Smile) filmi, 1953-54 akademik yılında, Amerika'nın en prestijli kadın kolejlerinden biri olan Wellesley'de geçer. Film, yüzeysel olarak bir sanat tarihi dersinin ilham verici hikayesi gibi görünse de, derinliğinde, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika'sının "evcilleştirme" (domestication) politikalarının ve "Dişil Gizem" (Feminine Mystique) olarak adlandırılacak olan toplumsal krizin bir mikrokozmosunu sunar. Bu analiz, filmi, dönemin katı toplumsal cinsiyet rolleri, bu rolleri pekiştirmek üzere tasarlanmış eğitim sistemi ve bu sisteme karşı bir "pedagojik isyan" girişimi olarak Katherine Watson karakterinin rolü üzerinden incelemektedir. Tarihsel Bağlam: Soğuk Savaş, Evcilleştirme ve "MRS. Degree"

1950'ler Amerika'sı, savaş endüstrisinde aktif rol alan kadının (Rosie the Riveter) hızla evine geri çağrıldığı bir restorasyon dönemidir. Soğuk Savaş'ın "iç güvenlik" politikası, ideolojik olarak "mükemmel Amerikan ailesi" imajı üzerine kuruluydu. Bu imajda kadına düşen rol, entelektüel birikimini bir kariyere dönüştürmek değil, eğitimli bir eş ve yetkin bir anne olmaktı.

Wellesley gibi "Seven Sisters" (Yedi Kız Kardeş) kolejleri, bu ironinin merkezindeydi. Bu kurumlar, akademik olarak en üst düzey eğitimi sunarken, sosyolojik olarak bir "Gelinlik Diploması" (MRS. Degree) kazanma sahası işlevi görüyordu. Filmde, öğrencilerin zekâsı ve potansiyeli (özellikle hukuk fakültesine kabul alabilecek Joan Brandwyn karakteri) ile sistemin onlara dayattığı "kutsal evlilik" hedefi arasındaki derin çatışma bu olguya dayanır. Evlilik, bir yandan "kaçış" (toplumsal baskıdan) bir yandan da "sığınış" (ekonomik ve sosyal güvence) noktası olarak kurgulanmıştır.

Pedagojik Bir Silah Olarak Modern Sanat

Katherine Watson'ın (Julia Roberts) California'dan Wellesley'e gelişi, coğrafi bir değişimden öte, ideolojik bir çatışmadır. O, okulun geleneksel, ezberci ve "Avrupa-merkezli" sanat tarihi müfredatına (Giotto, Rembrandt) karşı, "kural tanımayan" modern sanatı (Jackson Pollock, Sacco ve Vanzetti) bir sorgulama aracı olarak kullanır.

Watson'ın pedagojisi, öğrencilerin estetik zevkini geliştirmekten çok, onların varoluşsal "çerçevelerini" kırmayı hedefler. Öğrenciler, ders kitaplarındaki her şeyi ezberlemiş, "doğru" cevabı vermeye programlanmıştır. Katherine'in onlara bir Pollock tablosunu gösterip "Bu sanat mı?" diye sorması, aslında "Sizin hayatınız, size öğretildiği gibi mi olmalı?" sorusunun bir metaforudur. O, sanatı, öğrencilerin idealize edilmiş "toz pembe reklam filmlerindeki" (dönemin idealize edilmiş kadın imajı) hayatları ile gerçeklik arasındaki farkı görmeleri için bir ayna olarak kullanır.

"Dişil Gizem"in Teşhisi: Betty Warren'ın Dönüşümü

Filmin en katı karakteri olan Betty Warren (Kirsten Dunst), kurulu düzenin (ve annesinin) mükemmel bir temsilcisidir. Evliliği, hayatının tek ve nihai başarısı olarak kodlar. Katherine Watson'ın evlenmemiş olmasını bir "zayıflık" ve "başarısızlık" olarak damgalayarak onu sistemin dışına itmeye çalışır.

Ancak Betty'nin karakter yayı, dönemin kadınları için bir dönüm noktası olacak olan Betty Friedan'ın Dişil Gizemi (1963) adlı kitabının adeta bir ön-okumasıdır. Betty, "ihtişamlı sofralara" ve "sadık eş" rolüne rağmen, eşinin sadakatsizliği ve evliliğin vaat ettiği mutluluğu sunamamasıyla yüzleşir. Yaşadığı hayal kırıklığı, o "mutlu kadın portresi"nin bir aldatmaca olduğunu fark etmesini sağlar. Katherine'in yaktığı "sorgulama" meşalesi, en çok ona direnen öğrenciyi dönüştürür. Betty'nin, Katherine'in okuldan ayrılışının ardından kaleme aldığı son başyazı, Mona Lisa'nın gülüşünü sorgularken ("Gülümsediği için mi mutlu, yoksa mutlu görünmek için mi gülümsüyor?"), aslında kendi annesinin ve neslinin trajedisini deşifre eder.

Bir Devrim Değil, Bir Kıvılcım

Sonuç olarak; Katherine Watson, sistemi baştan aşağıya değiştiremez; zaten filmin amacı bu değildir. O, muhafazakâr Wellesley duvarlarına çarpar ve "kovulmayı" beklemeden ayrılma kararını alır. Ancak onun etkisi kurumsal değil, bireysel ve "proto-feminist" (feminizmin ikinci dalgasını haber veren) bir etkidir.

O, öğrencilerine sadece farklı bir sanat tarihi değil, farklı bir "olasılık" da göstermiştir. Hukuk fakültesine gitmek yerine evliliği seçen Joan'a, "Bunun senin seçimin olduğundan eminim" derken bile, asıl vurguladığı "seçim" iradesinin kendisidir. Mona Lisa Gülüşü, 1950'lerin boğucu konformizmine karşı entelektüel ve bireysel özgürlüğün, ancak yerleşik normları ve "olması gerekeni" sorgulama cesaretiyle kazanılabileceğini gösteren didaktik ancak güçlü bir pedagojik dramdır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar